ARZULARINA ULAŞAMADAN ÖLÜME KAVUŞAN İNSAN
Değerli Müslümanlar:
İnsanoğlu yaşadığı hayatın bir gün sonlanacağını bildiği halde dünya için yığınak yapmaya devam ederken ahret gerçeğini göz ardı eder. Hâlbuki ondan önce niceleri kendisi gibi hareket etmiş ve geride tozlu bir mezar taşından başka bir şey bırakmamıştır.
Tozlu mezar taşları ile yüzleşeceğini unutan nice insan gibi ahret hayatına iman eden Müslümanlarda maalesef bugün diğer insanlar gibi dünyalık hedefler uğruna ahret hayatını kaybederken Allah Resulü s.a.v’ in şu uyarısını göz ardı etmektedirler:
Resulullah (sav) yere bir çizgi çizdi ve: “Bu insanı temsil eder" buyurdu. Sonra bunun yanına ikinci bir çizgi daha çizerek: "Bu da ecelini temsil eder" buyurdu. Ondan daha uzağa bir çizgi daha çizdikten sonra "Bu da emeldir" dedi ve ilave etti: "İşte insan daha böyle iken (yani emeline kavuşmadan) ona daha yakın olan (eceli) ansızın geliverir.” [1]
Emeline ulaşamadan eceline kavuşan insan bu anı unutur belki ama bir Müslüman bunu nasıl unutur diye sormak lazım! Zira Allah Resulü biz Müslümanlara tavsiyede bulunarak bir Müslüman’ın ölümü her daim hatırında tutmasını gerektiğini şöyle beyan ediyor:
“Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!” [2]
Peki! Sonu ölüm olan ve sonunda dünyalık ne varsa geride bırakacağımız bir hayatta neden daha fazla Rabbimizin rızası için çaba sarf etmek yerine dünyalıklar için çaba sarf ediyoruz?
Bu soruya cevap olarak birçok bahanenin arkasına sığınmak mümkündür!
- Çocuklarımın geleceği için
- Daha iyi bir yönetim için
- Vatanım için
- Daha müreffeh bir hayat için
Vesaire vesaire…
Hâlbuki bunların hepsi kendimizi kandırdığımız nefsani ve şeytani bir aldatmacadan başka bir şey değildir.
Aslında hepsinin altında yatan gerçek insanın içinde yatan ve iman zayıflığından beslenen bir duygu vardır. Bunun adı Allah’ı bırakıp dünyaya tapınmaktır.
Allah Resulü s.a.v bu duygunun insanda var oluşunu ve bu var oluşun ölüme giderken bile yok olmadığını şöyle ortaya koyuyor:
“İnsan ihtiyarlasa bile, onun iki duygusu hep genç kalır: Biri çok kazanma hırsı, öteki çok yaşama arzusu” [3]
İnsan genç iken mal ve makam için yanan insanları görünce yadırgıyor ama yaşlandıkça kendinin de aynı hastalığa kapıldığını görünce olayın normal olduğunu sanmaya başlıyor.
Normal zannettiği bu duygunun verdiği cesaret ile daha fazla çaba sarf ederken dünya hayatı bitiyor ve insan için geride sadece kara toprak kalıyor.
Allah Resulü bizlerin anlamadığı bu hususa parmak basarak şöyle buyuruyor:
“İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.” [4]
Öyle diyorsun hoca efendide her hafta caminin önünde sergi açıp para istiyorsun!
Müslüman için dünyada yığdıkları değil ahret için verdikleri vardır. Nitekim Allah Resulü s.a.v ‘in şu beyanı bunu çok güzel resmetmektedir:
“Âdemoğlu, malım malım deyip duruyor. Ey âdemoğlu! Yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka olarak verip sevap kazanmak üzere önden gönderdiğinden başka malın mı var ki?” [5]
Sahi önden gönderdiklerimizin dışında dünyada bizim olan ne var ki?
Bu soruyu gerçekten kendimize sorsak bu kadar tamahkâr olur mu idik diye zaman zaman kendime soruyorum.
Durumumuz yılanın boynuna dolandığı maymunun hala yemek için çaba sarf etmesine benziyor!
Biraz sonra yok olacağımızı bildiğimiz halde hala acaba daha kazanabilir miyim derdi ile yanıp tutuşmaya devam ediyoruz.
Hocam dünyadan hiçbir şey elde etmeyelim mi?
Bizim burada ifade etmeye çalıştığımız mesele dünyadan helal dairesi içinde kalmak kaydı ile sunulan imkânları değerlendirirken dünyaya geliş gayemizi unutmamaktır.
Bugün maalesef Müslümanlar dünyaya öylesine bağlandılar ki, kan üzerinden ticaret yapmayı, düşeni yemeyi, koltukları ilah edinmeyi, servet için kişiliğini vermeyi normal görür hale geldi.
Ne oldu karnına taş bağlayan peygamberin ümmeti olma sözü ile yola çıkanlara?
Ne oldu Hz. Ömer’in adaleti için söz verenlere?
Ne oldu Harun olup Karunlara savaş açanlara?
Hani nerdesiniz?
Artık dillerde “ bal tutan parmağını yalar” gibi saçma bir lakırtı!
Sorun kendinize veya soralım kendimize; kim kalmış bu dünyada ki, bize kalmasını bekliyoruz!
Eğer ki, Müslüman isek ve hala iman taşıyorsak Allah Resulü s.a.v’ in İbni Ömer r.a rivayetle gelen şu sözüne kulak verelim:
Allah Resulü s.a.v benim iki omzumu tuttu ve:
“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu.
İbni Ömer r.a bu tavsiye sebebi ile kendisini dinleyenlere şöyle derdi:
Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.” [6]
Bize düşen Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi olmaktır.
İşte o zaman ümmet içindeki çekişmeler, kavgalar, ölümler biter ve yerine paylaşma kültürü ortaya çıkar.
Şimdi nerede o ümmet, nerede o Müslümanlar dediğinizi duyar gibiyim!
Ancak mesele zaten o ümmet olacak kişileri aramak değil, mesele o kimseler olarak ümmete önder olmak.
Bizler biliyoruz ki, sebep olduğumuz her şeyden hesaba çekileceğiz. Nitekim Allah Resulü s.a.v vesile olduklarımız sebebi ile hesaba çekileceğimizi şöyle haber veriyor;
“İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayrılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.” [7]
Dünyalıklar için ahret hayatını yok saymak yerine Rabbimizin bize tavsiyesi olan şu hükme kulak verelim:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ
“Ey iman edenler! Allah’dan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın.” [8]
Geliniz Rabbimize iyi bil kul olup cenneti kazandıracak ameller yapmak adına arzu ve isteklerimize gem vuralım!
Ve unutmayalım! Makamlar geçer, servetler biter, güç elden gider, güzellikler yok olur!
Bu bilinçle Rabbimize el açıp yalvaralım!
Ya Rabbi bizleri bitmeyen nimetlerin ile dolu olan cennetine girenlerden eyle!
Ya Rabbi dünyanın debdebesine kapılıp da kaybedenlerden olmaktan bizleri muhafaza eyle!
Ya Rabbi kendinden başka ilahlar edinmekten ve onlara tabi iken kendine varmaktan bizleri ve neslimizi muhafaza eyle!
Ya Rabbi dünyalıklara kapılıp da birçoğumuzun unuttuğu gibi ümmetin yetimlerini, öksüzlerini, gariplerini ve mazlumlarını unutmaktan bizleri uzak eyle!
[1] Buhari, Rikak 4; Tirmizi, Zühd 25, (2335); İbnu Mace, Zühd 27, (4232)
[2] Tirmizî, Kıyâmet, 26
[3] Buhârî, Rikak 5; Müslim, Zekât 115
[4] Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116-119. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 27, Menâkıb 32, 64; İbni Mâce, Zühd 27
[5] Müslim, Zühd 3-4. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 31, Tefsîru sûre(102) 1; Nesâî, Vesâyâ 1
[6] Buhârî, Rikak 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3
[7] Müslim, Zekât 69. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 64
[8] Haşr 18