Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!
Güncel Vaazlar Kitabımız Satışta!

13. DERS | HÜZÜNLÜ BİR YOLCULUK TAİF

Değerli kardeşlerim:

Bir Müslüman olarak Allah Resulünün hayatını her irdeleyip okuduğumuzda içimize bir hüzün çöker. Rabbimiz tarafından en çok sevilen kulu olarak âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili peygamberimiz sevildiği kadar da imtihana tabi tutulduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Allah Resulü s.a.v ‘in yaşadığı olaylara bakınca çok kez kendi kendimize dünyalık ne kadar çok derdimiz var diyorum. Peygamberimizin çabası nerede biz neredeyiz diye de kendimi sorguluyorum

İşte o muazzam mücadelenin içinden yine hüzünlü bir kare: Taif yolculuğu.

Ebu Talip’in ölümüyle güçlü bir korumayı kaybeden Allah Resulü artık Mekke’de himayesiz bir kimse olarak Müşriklerin artan baskısıyla karşı karşıyaydı.

Bu baskı girdabından çıkarak tebliğini daha rahat insanlara ulaştırmak adına arayış içine giren Allah Resulü s.a.v bunun için Taif’e gitmeye karar verdi.

Allah Resulü s.a.v azatlısı Zeyd Bin hariseydi yanına alarak Taif yolunu tuttu. Taif’e vardığında Taif’in reisi sayılan Umeyr’in kabilesinin Abd- i Yalil, Mesut ve Habib adlı kardeşlerden oluşan reisleriyle görüştü ve dini tebliğ etti. On gün boyunca kaldığı Taiften tebliğde bulunduğu bu kimseler İslam’ı kabul etmedikleri gibi peygamberde alayı aldılar. Bu da yetmezmiş gibi ayak takımına ve çocuklara Peygamberimizi taşlattılar. Eli ayağı kan revan içinde kalan Allah Resulü s.a.v yorulup da oturmaya kalktı mı onu kaldırıp tekrar tekrar taşlamaya devam ettiler.

Bu nasıl bir bedbahtlıktı aman Ya Rabbi!

Her ne kadar Allah Resulünün azatlısı Zeyd onu korumaya çalışsa da, onu korumaya çalıştıkça onu da taşıyorlardı.

Allah Resulünün artık gücü kalmamıştı, durum böylesine vahimken yol kenarında sahipleri Mekkeli olan Utbe ve Şeybe adındaki iki yetimin üzüm bağına sığınmak zorunda kaldı.

Üzüm asmasının birinin altında sığınan Allah Resulü s.a.v Rabbine münacatta bulanarak:

"Allah'ım! Kuvvetsiz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hakîr görüldüğümü ancak sana arzeder, sana şikâyet ederim."

"Ey merhametlilerin merhametlisi olan Allah! Herkesin hakir görüp de dalına bindiği, çaresizlerin Rabbi ancak Sensin. Benim Rabbim de ancak Sensin. Sen, beni kötü huylu, yüzsüz bir düşman eline düşürmeyecek kadar merhamet sahibisin."

"Allah'ım! Yeter ki, Senin gazabına uğramayayım. Ne çekersem ona katlanırım. Fakat senin af ve mağfiretin bunları bana yaptırmayacak kadar geniştir."

"Allah'ım! Senin gazabına uğramaktan, İlâhi rızandan uzak durmaktan, Senin o zulmetleri aydınlatan ve âhiret işlerini yoluna koyan İlâhi nuruna sığınırım!"

"Allah'ım! Sen razı oluncaya kadar, affını dilerim! Allah'ım! Her kuvvet, her kudret ancak seninle kâimdir!.. [1] Diye dua etti.

Bağ sahipleri, Resûl-i Kibriyâ Efendimizin maruz kaldığı şen'i ve menfur saldırıyı uzaktan seyretmişler ve acıma duyguları harekete geçmişti. Köleleri Addas'la Efendimize biraz üzüm göndererek ikramda bulundular.

Addas tabak içindeki üzümü alıp Peygamber Efendimize getirdi. Resûl-i Ekrem üzümü, "Bismillah" diyerek alıp yemeğe başlayınca Addas'ın dikkatini çekti. Kendi kendine,

"Vallahi, bu sözü, bu beldenin halkı bilmezler ve söylemezler." dedi.

Fahr-i Âlem Efendimiz,

"Ey Addas, sen hangi dindensin?" diye sordu.

Addas,

"Ninevalıyım ve Hristiyanım." cevabını verdi.

"Demek, sen o salih kişi Yunus İbn-i Mettâ'nın hemşehrisisin?"

"Sen, Yunus İbn-i Mettâ'yı nereden biliyorsun?"

"O, benim kardeşimdir. O bir peygamberdi. Ben de peygamberim."

Bunun üzerine, Addas kendisini tutamadı ve Resûlullah Efendimizin başını, ellerini ve ayaklarını öptü. Manzarayı uzaktan seyreden bağ sahiplerinden biri diğerine,

"Senin adamın, gözünün önünde kölenin itikadını bozdu." dedi.

Addas, yanlarına dönünce de ikisi birden ona çıkıştılar:

"Yazıklar olsun sana, Addas! Sen bu adamın başını, ellerini ve ayaklarını nasıl öptün?"

Addas'ın efendilerine cevabı ise şu oldu:

"Yeryüzünde, bu zâttan daha hayırlı bir kimse yok! Bana bir şey bildirdi ki, onu ancak bir peygamber bilebilir.[2]

Bu hadise sebebi ile Müsteşşiklerin Allah Resulü s.a.v’ in İslam dini Hıristiyan bir köle olan Addas’ dan aldığı iddiasında bulunmaları zırva olmaktan öteye gitmeyecek bir iddiadır. Zira bu kadar kısa sürede bu kadar muazzam bir din nasıl olurda kurulmuş olur diye bu art niyetli kimselere sormak gerekir!

Resûl-i Ekrem Efendimiz, bağdan ayrılıp düşünceli düşünceli yol alıp, Sakif Kabilesi ile Tâiflilerden maksadına muvafık bir netice alamamanın teessürü içinde yoluna devam etti.

Mekke'ye iki konaklık bir mesafe kalmıştı ki, zatını bir bulutun gölgelemekte olduğunu gördü. Dikkatlice bakınca, bulutun içinde Hz. Cebrail'i fark etti. Cebrail (a.s.) Allah Resulü s.a.v’ e seslendi:

"Şüphesiz Allah, kavminin sana neler söylediğini işitti. Sana şu dağlar meleğini gönderdi. Kavmin hakkında dilediğini yapmak üzere ona emredebilirsin."

O anda görünen dağlar meleği de emrine amade olduğunu ve istediği takdirde Ebu Kubeys ile Kuaykıan dağlarını müşriklerin üzerine kapanırcasına birbirine kavuşturabileceğini söyledi.

Fakat, şefkat ve merhamet kaynağı Resul-i Ekrem’in arzusu başka idi. Dağlar meleğine şu cevabı verdi:

"Hayır, ben böyle bir şey istemem. İstediğim tek şey, Hak Teâlâ'nın bu müşriklerin sülbünden, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibâdet edecek bir nesil ortaya çıkarmasıdır.” [3]

Taif dönüşü Allah Resulü s.a.v birkaç gün Nahle denen yerde kalmış sonra da Hira mağarasına gelmiş oradan da Mut’im bin Adiyy’e haber göndererek himaye istemiştir.

Onun himayesinde Mekke’ye girme şansını bulan Peygamberimiz s.a.v bu iyiliği hiçbir zaman unutmamıştır.

Nitekim Bedir Savaşı’nda öldürülen Mut’im Bin Adiy in oğlu Cübeyr Medine’ye gelmiş ve Allah Resulünün huzuru çıkmıştır. Allah Resulü s.a.v yaptığı bu iyiliğe atıfta bulunarak:

“Eğer baban yaşasaydı ve benden esirle isteseydi hepsini ona bağışlardım” demesi Kadirşinaslığının bir göstergesidir. Çünkü Kadirşinaslık İslam’ın en temel özelliklerindendir

Taif dönüşü daha da şiddetlenen baskılara rağmen Allah Resulü s.a.v kabileleri gezmeye ve onlara İslam dinini tebliğ etmeye devam ediyordu. Çünkü o memurdu hidayet ise Allah’a aitti.

Bu kadar zorluğa rağmen davasından vazgeçmeyen bir peygamberi ümmeti olan bizler maalesef az bir sıkıntıda geri adım atmayı yeğlerken acaba mahşerde Allah Resulü s.a.v’ e biz senin ümmetiniz nasıl diyeceğiz diye kendimizi sorgulamamız gerekir!

Rabbim ona layık bir ümmet olma bilinci ile hareket eden kullardan olabilmeyi bize nasip eylesin!

 

 

 

 


[1] İbni Hişâm, Sîre, 2/61-62; İbni Sa'd, Tabakât 1/212.

[2] İbni Hişâm, Sîre: 2/63

[3] İbni Hişâm, Sîre: 2/60-63; Buharî, 4/83.

Dosyalar

13. DERS HÜZÜNLÜ BİR YOLCULUK TAİF
Facebook Sayfamız
Facebook Sayfamız

Bu yazıyı paylaş