ASHAB-I KİRAMIN ÖRNEK HAYATLARI
Değerli Müslümanlar:
Rabbimiz insanoğlunu yarattığı günden itibaren onu kendi kendiyle baş başa bırakmamış onlara kendi içlerinden elçiler ve kitaplar göndermiştir. İlk insan Âdem a.s aynı zamanda ilk peygamber olması da bu ifademizi destekleyen önemli bir noktadır. Aynı zamanda insanlara örnek olarak gelen peygamberleri Rabbimiz mucizeleri ile desteklediği gibi onlara yardımcı olacak kulları da gönderdiğini kitabı ile ortaya koymuştur.
Hayat nizamımız olan Kuran-ı kerimde bu hususta örnek olarak Musa peygambere kardeşi Harun’u, İsa peygambere Havarileri yardımcılar kıldığını ortaya koymaktadır.
Peki! Bu örneklerde ne gibi ibretler var diye düşünecek olursak bunu bir araba örneği ile ortaya koyabiliriz:
Şöyle düşünün bir arabanın olmazsa olmaz parçası nedir diye soracak olsak herkes “motor” der. Hiç düşündük mü acaba aracın teker, fren, diferansiyel ve benzeri aksamları olmazsa araç sadece motor ile hareket edebilir mi? Tabi ki bu mümkün olmaz.
İşte bu noktada peygamberler ve yardımcılarını da böyle değerlendirmek lazım gelir.
Şu hususu da belirtmekte fayda olacağı kanaatindeyim. Yardımcıları olmayan, hatta hiç inananları olmadan göçen peygamberler görevlerini yapmamışlar mıdır? Elbette görevlerini yapmışlardır. Çünkü hidayet Allah’ın elinde olan bir hükümdür.
Bizim burada anlatmak istediğimiz peygamberlere verilen yardımcıların ne denli önemli olduğu gerçeği ve bizimde bulunduğumuz çağda Allah yolunda olanlara nasıl yardımcı olmamız gerektiği gerçeğini ortaya koymaktır.
Bu noktada bize örnek olabilecek en güzel misalleri Allah Resulünün ashabında görmek pekâlâ mümkün olacağını ortaya koyacağımız örneklerle anlatmaya çalışacağız.
Peki! Ashabı kiramın bize örnek olacak ahlak ve davranışları nelerdi?
Onlar ki şeksiz şüphesiz teslim olmuşlardı.
Bu konuda çokça örnek vermek mümkün olsa da en güzel örnek Hz. Ebu Bekir efendimizin teslimiyeti olsa gerek diye düşünüyorum:
Teslimiyete ilk örnek Miraç hadisesi ve sonrasında gelişen olaylarda Hz. Ebu Bekir efendimizin takındı tavırdır:
Allah Resulünün Rabbinin emri ile Miraca yükselmesi ve Rabbiyle hiçbir aracı olmadan buluşmasının ardından Mekke’ye dönüp de başından geçenleri Mekke ahalisine anlattığında müşrikler onunla alay ettikleri gibi yakın dostu olan Ebu Bekir efendimize haberi hemencecik ulaştırarak onun imanını sarsmak istediler ve ona şöyle dediler:
"Ya Ebu Bekir!" "Arkadaşının işinden haberin var mı? O, bu gece Beytü'l-Makdis'e gittiğini, orada namaz kılıp Mekke'ye döndüğünü söyledi."
Hz. Ebu Bekir,
"Siz bunları ondan mı duydunuz?"
"Evet," dediler, "aynen ondan duyduk."
Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir,
"Vallahi," dedi, "o söylediyse, şeksiz şüphesiz doğrudur. Siz buna hiç şaşırmayın!"
Sonra da, kalkıp doğruca Resul-i Kibriya Efendimizin yanına gitti,
"Ya Resûlallah! Sen, şu halka bu gece, Beytü'l-Makdis'e gittiğini söyledin mi?" diye sordu.
Peygamberimiz (s.a.v.),
"Evet" deyince Hz. Ebu Bekir,
"Doğru söylüyorsun, senin Allah'ın resulü olduğuna şahitlik ederim." dedi.
Peygamber Efendimiz de, bunun üzerine,
"Ya Ebu Bekir, sen zaten sıddîksın" buyurdu.
Ve, o günden itibaren Hz. Ebu Bekir, "Sıddîk" diye anılmaya başlandı. Sıddık, şeksiz, şüphesiz doğrulayan manasına geliyordu. [1]
Başka bir örnek olarak ta Tebük seferinde Allah için sadakalarınızı getirin emrini veren Allah Resulünün nidasına bütün malını getirerek cevap verdiğinde Allah Resulü:
“Ya Ebu Bekir ailene ne bıraktın” diye sorduğunda
“Onlara Allah ve Resulünü bıraktım” diyebilecek kadar fedakâr ve samimi bir karşılık vererek nasıl teslim olunur sorusuna en güzel örnek oluyordu.
Bu verdiğimiz örnek gibi nice örnekleri barındıran ashabın hayatına baktığımız zaman gördüğümüz bir başka güzel örnek ise samimiyetleri idi.
Zorluk seferi olarak tarihe not düşülen Tebuk seferi birçok güzel örneği üzerinde barındırmaktadır.
Bunlardan biride Ulbe Bin Zeyd’in sadakasıdır:
Allah resulünün sadakalarınızı getirin ve savaşa hazırlığınızı yapın emrine hiçbir şeyi olamadığı için katılamayan Ulbe Bin Zeyd üzüntüsü ile evine döndüğünde gece yarısında ayağa kalkıp, abdestini alarak namazını kıldıktan sonra yaptığı şu dua Rabbimizin dünyalık mala ve makama önem vermeyip asıl kalplerdeki samimiyete değer verdiğine en güzel örnek niteliğindedir.
Peki! Nasıl bir dua yapmıştı Ulbe?
Allah’ım, cihadı emrettin, bizi ona teşvik ettin. Ama ne bende, ne de Resulünde beni savaşa hazırlayacak imkân yoktur. Allah’ım , ben de sadaka olarak , malıma, canıma, şeref ve haysiyetime tecavüz eden bütün Müslümanları affediyorum duasını gözyaşları ile yaparak sabaha ulaştı.
Sabah Mescid-i Nebevi ye namaza geldiğinde Allah Resulü arkasını dönerek şu soruyu sordu:
“Gece Allah için kim sadaka verdi” kimse cevap vermedi. Bu soruyu üç sefer tekrardan sonra utanarak ve çekinerek Ulbe cevap verdi:
“Ya Resulüllah ben akşam şöyle bir dua ettim” diye cevap verince
Allah Resulü şöyle buyurdu:
“Ey Ulve Allah senin sadakanı kabul etti” buyurduktan sonra yeni vahiy edilen şu ayeti okudu:
وَلَا عَلَى الَّذٖينَ اِذَا مَٓا اَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَٓا اَجِدُ مَٓا اَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ تَوَلَّوْا وَاَعْيُنُهُمْ تَفٖيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَناً اَلَّا يَجِدُوا مَا يُنْفِقُونَؕ
Kendilerine binek sağlaman için sana gelip de, “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum” diye cevap verdiğin zaman, harcayacak bir şey bulamamanın üzüntüsünden gözyaşları dökerek geri dönenlere de günah yoktur[2]
İşte ashap böyle fedakârlık yaptılar, korkusuzca inançlarını savundular.
Onlar hakkı söyleme konusunda da kimseden korkmadılar.
Mekke’de bir peygamberin çıktığını haber alınca gelip ondan İslam’ın ne olduğunu öğrenince kimseden korkmadan bunu Kâbe de okuma cesaretini gösteren, kendisine saray yaptıran Hz. Muaviye’ye ibretlik sözü söyleyen Ebu Zer r.a bu ümmetin zihninde hala cesareti ile yaşayan bir kimsedir.
Kendilerine ve rızkına ne olacağı endişesine düşünmeden teslim olanlardı onlar. Aynı bir koyun çobanı olan Abdullah İbni Mesud’un Kâbe de Rahman süresini dayak yediği halde üst üste okuma cesareti göstererek müşriklere meydan okuması gibi.
Bugün kaç kişi çıkar zalime baş kaldırıp, yanlışa muhalefet edecek cesareti gösteren.
Şurası bir gerçektir ki, bu cesaretin kaynağı Allah Resulünün verdiği terbiyeydi. Onlar Allah’ın kitabının ve Resulünün yolundan asla taviz vermeyip bu yolda canlarından geçecek kadar azimliydiler.
Bunun sebebi ise Allah Resulü onlardan hiçbir zaman dünyalık bir şey istememesiydi. Zaten kendide dünyalık bir şey yığmadı.
O hep ailesine ve ashabına ahreti hatırlatarak dünyada garip bir yolcu gibi olmalarını öğütledi.
Nitekim savaş sonrasında dağıtılan hizmetçilerden birini isteyen Hz. Fatıma’ya Allah Resulünün verdiği cevap bu açıdan tam bir ders mahiyetindedir:
“Ya Fatıma, Allah’tan kork ve Allah’a karşı vazifende kusur etme!” diyerek isteğini geri çevirmiştir.
Çünkü asıl hayat ahret hayatıdır. Dünya hayatı ise o hayatı kazanmak için yaşanılan bir imtihan yeridir.
Biz bu örnekleri verirken kafalarda ashabın sadece fakirlerden oluştuğunu ve dinin zenginliği yasakladığı gibi bir algı çıkmasın!
Sahabelerin içinde zengin olan hatırı sayılır kişiler vardı. Ancak onlar bu zenginliklerini Allah yolunda harcamaktan çekinmedikleri için ashap oldular.
Buna güzel bir örnek olarak İslam devletinin temellerinin atılmasında en büyük pay sahiplerinden biri olan Musab Bin Umeyr’i gösterebiliriz.
Mekke’nin en zengin ailelerinden birinin evladı olarak her türlü imkanı varken bunları elinin tersi ile iterek İslam’ı seçen musab, İslam’dan çıkmadığı taktirde mirasından kendisini reddedeceğini söyleyen annesine “asla İslam’dan vazgeçmeyeceğini” söyleyerek dünyalıklardan vazgeçerken kavminden çıkan ilk öğretmen olarak Medine’ye gidip orada İslam’ı öğreten bir öğretmen oldu.
Hicretten sonra Uhud savaşında şehit düştüğünde cesedini örtecek bir kefeni bile yoktu.
Onlar öyle sıkıntılar çektiler ki, Rabbimiz kitabında bu hususu şöyle ifade ediyor:
اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذٖينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْؕ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِؕ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَرٖيبٌ
Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.[3]
Sahabe efendilerimiz bu sıkıntıları çektiler ve mücadele üzerine hayatlarını Rablerine teslim ettiler. Ancak bu demek değil ki onlar günahsızdılar. Onlarda hata yaptılar ve günah işlediler ama günahta ısrar etmediler.
Yaşadığımız çağda birbirlerine muhalefet eden bazı kesimler kendi çıkarlarını elde etme adına Sahabe efendilerimizi kullanmaları kabul edilebilir bir şey değildir.
Din kimsenin oyuncağı olmadığı gibi, kimsenin de menfaatlerini elde etme aracı değildir!
Ne sahabe efendilerimize laf etmek doğru bir davranıştır, ne de her Cuma bir ayet sallamak doğru bir din anlayışıdır.
Rabbimiz dinin bir araç olarak kullanılmasını kesin dille haram kılmıştır:
وَلَا تَجْعَلُوا اللّٰهَ عُرْضَةً لِاَيْمَانِكُمْ اَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِؕ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ
Yeminlerinizden dolayı Allah’ı, iyilik etmeye, kötülükten sakınmaya ve insanların arasını düzeltmeye engel kılmayın. Allah her şeyi işitir ve bilir.[4]
Unutulmaması gerekir ki! Din Allah’ındır ve Rabbimiz yapıp ettiğimiz her şeyden haberdardır.
Rabbim bizlere sahabe gibi davasına sadık olabilmeyi nasip eylesin!
Dini bir çıkar aracı olarak görenlerden de olmaktan bizleri muhafaza eylesin!
[1] İbni Hişâm, Sîre: 2/40; İbni Sa'd, Tabakât: 3/170.
[2] Tevbe 92
[3] Bakara 214
[4] Bakara 224